6 Nisan 2010 Salı

ALBERT CAMUS VE FELSEFESİ

Albert CAMUS 1913-1960 yılları arasında yaşamış, iki dünya savaşını da görmüş, Fransız asıllı Cezayir doğumlu, nobel ödülü almış edebiyat dünyasından da kendinden sıkça söz ettirmiştir. Camus'un felsefesi ise diğer felsefelerden uygulama açısından ayrılan tam bir hayat felsefesidir. Camus'e göre hayat anlamsız ve saçmadır. Akla uygun bir düzen arayışımızın sonucu hep hüsran olacaktır çünkü; dünya diğer filozofların dediği gibi akılsal bir işleyişe, bir düzene sahip değildir. Geçmiş tüm filozoflar süpekülatif, düşüntülü bir çok şey söylemelerine ramen hayat hakkında hiç bir şey söylememişlerdir. Oysa her şeyden önce sorulması gerekn bir soru vardır ''hayat yaşamaya değer mi değil mi?'' Hayat anlamsız ve saçmaysa öyleyse ne yapmalı bu saçmalığı sonlandırmak adına hayatın sonlanması sorunu çözer mi? Bu bakımdan felsefenin en temel sorunu intihardır. İnsan bir düzenden söz edemiyorsa, tanrının yokluğu nedeniyle saçma olan bu dünyada insan ölümü seçmeli mi? Hayır diyor Camus dünya anlamdan yoksun ve saçma da olsa insan bu saçmalığa başkaldırmalı ve yaşamalı,insan her şeye baş kaldırmalı bu hayatın saçmalığına ,totoliter rejimlerin baskısına, ölümleri normalleştiren savaş senaryolarına. Bireysel başkaldırı ile bir kollektiff yaratmalı. Sonuçta ne demiş Camus ''baş kaldırıyorum o halde varız.''



Asım BARAN

Golf

Bir rahip,bir doktor ve bir filozof golf oynamak maksadıyla golf sahasına gittiklerinde görürler ki saha doludur.Fakat işin enteresan yanı o sırada oyun oynamakta olan yaşlı dört adam oldukça kötü oynamaktadırlar.Sonunda dayanamayıp yetkiliye şikayet ederler:


''Tamam,anladık,kabul ediyoruz,sıra onların.Fakat siz çok iyi bir kulüpsünüz.Bu kadar kötü bir oyunun oynanmasına nasıl seyirci kalabiliyorsunuz?''

Bunun üzerine yetkili ,o kişilerin kulübün ortakları olduklarını ve hepsinin kör olduğunu,bu yüzden o kadar kötü oynadıklarını söyleyince,papaz pişmanlık ve mahcubiyet içerisinde:

''Ben papazım,lütfen herhangi bir ihtiyaçlarında beni şu kilisede bulsunlar.''der ve apar topar gider.

Doktor aynı şekilde''ben dünyanın en ünlü göz doktorlarından biriyim.Herhangi bir şikayetlerinde onlara yardım etmeyi çok isterim.''deyip hemen evine doğru yola koyulur.

Filozof ise gayet soğukkanlı bir şekilde sorar :
''İyi de niye gece oynamıyorlar ki?







Asım BARAN

Kaynak:Ömer SEVİNÇGÜL,Kısa,Kolay,Keyifli Felsefe,Carpe Diem(say 36)

Diogenes ve Kynikler

Diogenes(Diyojen) m.ö. 403-356 yıları arasında yaşmış ''kynikler'' adındaki bir okulun filozofudur.Bu okula göre en yüce değer erdemdir.Bunun için ise hayatın aldatıcı gereksinimlerinden sıyrılmak gerekmektedir.Bu filozoflar bu öğreti çercevesinde bir fıçının içinde yaşarlar ve birkaç ihtiyaçları dışında cinsellik dahil hiçbir gereksinim için çaba göstermezler bunlardan sıyrılmaya çalışırlar. Zaten ''kyniklerin'' türkçe cevirisi ''köpeksiler'' olarak çevrilmektedir.Diogenes'ne dönecek olusak bu okulun en fazla tanınmış filozofudur en önemli yönü sivri dillliliğidir.

Ben Çekilirim*
Yoksul Diogenes ,bir gün dar bir sokakta kibirli bir zenginle karşılaşır.İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir.
Kibirli zengin hor gördüğü fiozofa ''ben bir serserinin önünden çekilmem!'' demiş.
Diogenes,hemen kenara çekilerek,gayet sakin bir şekilde şu karşılığı verir:
Ben çekilirim.


Asım BARAN

*Kaynak:Ömer SEVİNÇGÜL ,Kısa,Kolay, Keyifli Felsefe,Carpe Diem(Say 53-54)

5 Nisan 2010 Pazartesi

Filozof ve Çocuk

Filozofun bilmediği şey yoktu
Tepeye doğru çıktı çocuk ve filozof

Bak dedi çocuk şu
Tepede çıkan portakal güzele
Güneş doğuyor
Çocuğa döndü filozof
Güneş doğmaz doğurmaz
Sadece dünya güneşin etrafında döner
Yürüdüler
Bak dedi çocuk
Pamuk gibi beyazları göstererek
Bak dedi bulutlar bize neler anlatıyor
Yok dedi filozof
Onlar sadece buhar birazdan yağmur yağar
Yağmur dedi çocuk
Yağar gökler ağlayınca
Sus dedi filozof atmosfer olayını bana anlatma
Yürüdüler çocukla
Çiçekler açmıştı
Rüzgârla savrulan
Bak dedi çocuk bizi selamlıyor tabiat
Filozof bir şey demedi bıkmıştı
Döndü çocuk konuşmadığı için filozofa
Neden sustun dedi
İnanmıyor musun sen bana?
Peki, aşk var mı dünyada
Biyolojik olduğunu söyledi filozof
Her şeyi biliyordu filozof
Ama mutlu değildi
Çocuk neşeli bir kaplan gibiydi
Çocuğa baktı filozof
Konuştu sonunda içini dökercesine
Ya sen susma ben susayım
Mutluluk bilmek değildir yaşamaktır hayal yada düş olarak
Anlat dedi
Güneşin doğuşunu
Göklerin ağlayışını
Çiçeklerin selamlayışını
Anlat hadi
Aşkı anlat
Ben bilmiyorum mutluluğu
Bana mutluluğu anlat.


Asım BARAN

Konya Enerjetizm Okulu

Namdar Rahmi KARATAY ve Naci Fikret BAŞTAK 1925-1929 yıları arasında Konya’da kurmuş oldukları okulun ismidir. Bu okul yaklaşık 4 yıl görüşlerini Yeni Fikir dergisi ile yaymaya çalışmışlardır.

Temel görüşleri Alman Filozof Wilhelm Ostwalt’ın enerjityizm kuramından yola çıkılarak oluşturulmuştur. Bu kurama göre her şey enerjiden ve enerjinin değişmelerinden oluşmaktadır. Maddi olan kadar ruhani olan da enerjidir. İnsan da enerjinin bir yansımasıydı. İnsan da kudret değişiminden başka bir şey değildir. Hatta en basit fizik ve kimya olayları nasıl ki bir kudret tesirinde oluşuyorsa, insandaki en yüksek akli faaliyetler de ve ruhsal esinlenmeler de tıpkı onlar gibi aynı kudretten yani enerjiden kaynaklanmaktadır.

Ancak Namdar Rahmi ve Naci Fikret’in aynı zamanda Konya’da öğretmenlik görevi de yapmaktaydılar.1929 yılında Namdar Rahmi’nin farklı bir yere atanmasıyla ve geliştirdikleri felsefenin o dönemde pek de destek bulamamasından dolayı bu okul aynı yıl kapanmıştır. Pek de özgün bir zemine sahip olmayan bu okul yine de felsefenin Türkiye’de gelişimi açısından az da olsa önemli bir yere sahiptir.




Asım BARAN

LOCKE VE DEVRİM

İngiliz ampirizmin(deneyimcilik) önemli temsilcilerinden olan John Locke aynı zamanda iyi bir siyaset düşünürüdür. Onun liberalizm ve mülkiyetçilik anlamında önemli katkıları olmuştur. Söz gelimi Locke insanın doğuştan bir takım hakları olduğunu savunmuştur. Bunlar yaşam, özgürlük ve mülkiyet hakkıdır. İnsanın doğal durumunda bu hakları vardı ve insanlar bu şekilde doğuştan iyi ya da kötü değildiler. Ancak olası bir ihmalkârlık veya bir haksızlık durunda kimin haklı olacağı ya da haksızlık edilen kişi hakkını alabilecek güçte değilse orada bir adaletsizlik doğabilir. Bu durum gözetilerek insanlar bir toplum sözleşmesi oluşturmuştur, herhangi bir haksızlık durumunda hak arayacak olan birey değil birey adına toplum olacaktır. Sözleşme ile de toplumun bu gücü devlete sevk edilmiştir. Bu bakımdan devlet insanların öncelikle mülkiyet olmak üzere tüm haklarını savunmakla mükelleftir. Buna karşılık olarak da vatandaşlar da devlete karşı vatandaşlık görevleri ile sorumludurlar. İş bu noktadayken vatandaşlar devlete karşı sorumluluklarını yerine getirirken devlet de insanın temel haklarını ihlal ederse halkın ihtilala yani devrime hakkı doğmaktadır. Ancak bu devrim devleti yok etmek parçalamak değil sadece mevcut yönetimi düzeltmek amaçlıdır.

Bu konuda anarşizmin doğacağını savunan kişilere ise Locke 1668 İngiliz devrimini gözeterek oluşturduğu bu kuram çerçevesinde böyle bir şeyin olamayacağını halkın sadece küçük olaylarda değil önü engellenemez yolsuzluk ve haksızlıklarda bunu kullanacağını savunmuştur. Çünkü Locke'a göre bir devlette zaten her zaman küçük çaplı yolsuzluklar yapılmaktadır ve halk bunlara göz yummaktadır.




Asım BARAN

MODERNLİK,CİNSELLİK VE FOUCAULT

1926-1984 yılları arasında yaşamış olan Michel FOUCAULT kuşkusuz çağdaş düşünürler arasındaki en ilginç kişiliğe sahip olanlarındandır. Modernizmin en büyük eleştirmenlerinden biri olan Foucault’a göre modernliğin anlamı kontrol altında tutmaktan başka bir şey değildir. Sözgelimi modernlik ile insanlar eskiden olmadıkları kadar kontrol altında tutulmaktadırlar, bunun yapılabilmesi için ise insanların tektipleştirildiği bir dünya yaratılmaya çalışıldığını öne sürer.
Bunlara ek olarak bilginin ahlakın, hapishanelerin, deliğin, cinselliğin ve akla gelebilecek her şeyin soykütüğünü çıkaran Foucault’un en çarpıcı analizi cinsellik üzerine olmuştur. Söz gelimim eşcinsellikten evliliğe, fahişelikten çok eşliliğe çeşitli cinsel pratiklerin soykütlerini çıkararak; homoseksüellik, eşcinsellik, transseksüellik, biseksüellik ve bunlara ek olarak mastürbasyon tutkusu(onanizm),röntgencilik ya da erkeğe doymazlık(nemfomanya) gibi cinsel sapkınlık diye alınan şeylerin ne bir hastalık ne de buna benzer bir sapkınlık olmadıklarını da öne süren Foucault bu tür cinsel eylemlerde hastalık, normal, anormal gibi tutumların iktidar söylemlerinden başka bir şey olmadıklarını öne sürmüştür. Bunun temel gerekçesi olarak da insanın öyle bildik bir özü ve doğasının olmayışını göstermeye çalışmıştır. Yani insanın, doğası gereği bugünkü anlamda normal insanlar gibi olmak için bir zorunlu bağın olmadığını dile getirmiş. Bunların her zaman için söylemin iktidar rejimlerince yapılanmış denetleme amaçlı düzenekler olarak görülmesi gerektiğini savunmuştur.




Asım BARAN

NOEL MUCİZESİ: BİR BİLİMCİNİN DOĞUŞU

17.yüzyıl İngiltere’sinde Noel gününde babasız olarak dünyaya gelen bir bebeğin büyüyünce çok önemli bir kişi olacağına inanılırdı. Tam da buna örnek olarak 25 Aralık 1642’de yeni Noel gününde çok zayıf ve çelimsiz bir bebek olarak bir erkek çocuk dünyaya geldi. Bu çocuğun ebeveynleri 1642 yılının nisanında evlenmişlerdi ve babası o doğmadan birkaç ay önce ölmüştü. Bunu izleyen aralık ayında bu çocuk sekiz aylıkken babasız olarak dünyaya geldi.

Çocuk henüz üç yaşında iken annesi onu terk ederek zengin bir rahiple, Barnabas Smith’le evlendi ve çocuğa büyükannesi baktı. Hiç kuşku yok ki üvey babasından nefret etti ve annesini de kendisini bıraktığı için kızdı. Sadece annesine kızmakla kalmadı, aynı zamanda bütün kadınlardan nefret ederek hayatının sonuna karar hiç evlenmedi.

Daha fazla merak uyandırmadan bu kişinin adının vereyim. Bu kişi İsaac NEWTON’du. Yaklaşık olarak 2000 yıllık Aristo fiziğine darbeyi indiren, büyük bir çığır açan NEWTON’un böyle ilginç bir hikâyesi var.






Asım BARAN

Epiküros ve Ölüm Korkusu

Ölüm karşısında ürperiş; her ölümlü, ölüm karşısında ürperir bazen hayatı sever insanlar. Epikür da kuşkusuz çok sevenlerdendi. Fakat o da biliyordu ölümün bir gün onu alacağını bunun için hedonizmi yani hazcılığı önerdi herkese. Değil midir ki ölüm var öyle ise nedir bu benim senin onun, yedim içtim kavgası sevin kendinizi, alabileceğinizi kadar haz alın, olabileceğiniz kadar mutlu olun. Ölüm bunların ellerimizden alacak başka da bir şey bırakmayacak. İşte bunun için carpe diem, yaşadığın anın tadını çıkar. Ve ardından bir çözüm önerdi Epiküros; ölümden her şeye rağmen korkmaktan vazgeçemeyenlere "ölüm varken ben yokum, ben varken de ölüm yok" diye.



Asım BARAN

Kötülük Problemi ve Leibniz’in Olanaklı Dünyası

Kötülük problemi Orta Çağ'dan başlayarak günümüze kadar gelmiş bir sorundur. Tanrı aleyhinde iddialarda bulunan düşünürler iyi bir tanrının yarattığı dünyada kötünün de olamayacağını, dünyada kötü dediğimiz şeylerden söz edebiliyorsak ya söylenilen anlamda tanrının iyi olamayacağını, ya da tanrının varlığının mümkün olamayacağını dile getirmişlerdir. Leibniz felsefesi doğrultusunda bu soruna şöyle bir yanıtta bulunmuştur; birçok dünya vardır, bu dünya ise olması olanaklı olan dünyalar arasında en iyisidir. Bunun dışında daha iyi bir dünya ütopyadan başka bir şey olamaz. Böyle bir dünyanın da olması mümkün olamayacağından ya dünya olmayacaktı ya da kötülüğün de, iyiliğin de olabileceği bir dünya var olacaktı ki; sonuçta biz o dünyada yaşıyoruz.





Asım BARAN

Genelin İstenci Olarak Özgürlük ve Rousseau

İnsanların doğuştan iyi olduklarını savunan Rousseau doğa durumunda insanların özgür olduklarını şöyle dile getirir:''İnsanlar özgür doğar ama her yerde zincire vurulur.''Bu zincirlerin medeniyetten başka bir şey olmadığını dile getirir.Medeniyet insanlara, özlerindeki iyiliği unutturmuş,özgür olmalarına rağmen özgürlüklerinin ellerinden almıştır.Bunu da bir insanın doğa durumunda bir toprağın çevresini, çitle örerek burası benimdir demesi ve diğer insanların Rousseau'nun deyimiyle ''ahmakların'' inanmasıyla medeniyet süreci başlamıştır.Peki ne yapmalı?Rousseu'ya göre yapılması gereken, madem ki medeniyet durumuna girilmiş bundan çıkılması da mümkün değil; öyle ise doğa durumuna yaklaşmalıdır insanlar.Bunu da sağalyacak olan toplum sözleşmesidir.Bu sayede genelin istenci olarak, özgürlük için her birey kısmi bir takım özgürlüklerinden kısmak zorundadır.Böylece az bir özgürlükten ödün vererek çok daha fazla özgür olunacaktır.Peki bunu her şeye rağmen kabul etmeyenler ne olacak dediğimizde Rousseau genelin istencine boyun eğdirilecekler ,yani özgürlüğe zorlanacaklar diye de ekler.





Asım BARAN

Tik Tak Kant

İmanuel Kant 1724-1804 yılları arasında Almanya’nın Konigsberg kentinde doğmuş ve ömrünün sonuna kadar da orada yaşamış ve Konigsberg üniversitesi dışnda bir yere gitmemiştir.Son derece zeki olan Kant ömrü boyunca hastalıklı bir bedene mahkum olmuştur.Fakat bu onun başarılarının ve büyük filozoflar arasına girmesini engellememiştir.Ama en ilginç yönü bir saat kadar dakik olmasıdır.Kant'la aynı semtte oturan insanlar saatlerini Kant'ın gezi ,üniversiteye gitme ,eve dönme saatlerine göre ayarlarlarmış.Üniversite dışında günlük olarak yaptığı tek şey ise günlük gezisiydi. Kant'ın bu gezisi ise bir çınarın etrafında üç tur atmaktan oluşuyordu.




Asım BARAN

Pyrrhon Hakikatin Uzağında


Pyrrhon (365-275) septizm, kuşkuculuk okulunun kurucusudur. Pyrrhon insanın aklının bilgiye ulaşmaya muktedir olamadığını, görünüşlerden sıyrılıp hakikate ulaşamayacağını belirtmiştir.Bu bakımdan her hangi bir yargı için hem aleyhte hem de lehte kanıtlar bulabilmektedir.Öyle ise yapılması gereken bellidir; yargıdan kaçınmak .Bu bakımdan ''epokhe'' der.Yani yargılarını ertele, askıya al yani; kesin yardılar yerine olabilir,bence gibi kesin yargı içermeyen kelimeler kullanılmalıdır.Böylece insan hiç bir zaman yanılmaz. Aslında ,bu günümüz psikolojisinde de kullanılabilmek üzere, hayal kırıklıklarımızı önler.Ancak böyle bir şeyin insanı kararlı olması gereken hedeflerinin gerçekleştirmesinin de önünü kesseceğinden; yararı tartışmalıdır.Fakat bunun tam da denk düştüğü şeyi Pyrrhon bir bilgeye yakştırır, bu tavır kesinliğin bilinemez olduğunu,bilgiden uzak olduğunu bilenin, önündeki yanılma olanağını yok eder.Çünkü bir konu hakkında bir şey ileri süren bilge bunu kesin gerçekliğinden bağımsız şekilde dile getirdiği taktirde aksi idda edilse de bilgenin tam olarak yanıldığı söylenemez.
Bu şekilde yargıdan kaçan ,kayıtsızlık etiği kuran Pyrrhon bilge kişinin kayıtsız olduğu kadar, duyarsız da olduğunu dile getirerek bunun insana ruhsal dinginlik, ferahlık anlamında olan ''ataraxia'' durumunu yaşattığını söylemiştir.



Asım BARAN

Nietzsche Şiirleri



Mutluluğum
Araştırmaktan yorgun düşeli beri,
Öğrendim işte var gücümle bulmayı.
Rüzgar üstüme böyle geleli beri,
Bilirim her rüzgarda yelken açmayı














Yılmadan
Neredeysen derinden derine kaz orayı!
Altındadır kuyu, isterse kimse görmesin!
Bırakta karanlık adamlar atsın narayı:
"Altında senin yalnızca cehennem var" desin!






Yüreklendirme
Düştün mü şan ve şöhretin ardına?

Öyleyse gel, kulak kesil de dinle:
Yazık olmasın git onlarsız yaşa;
Şerefinle!













Derleyen:Asım BARAN

Kaynak:Friedrich NİETZSCHE, Git Benimle - Git kendinle, Simge Kitapevi