15 Aralık 2011 Perşembe

Büyük Sevgiler

Büyük sevgiler içerisinde büyük bir korku barındırır, aşk gibi karşılık bulamamaktan değil de sevginin nefrete dönüşeceğinden kaynaklanan bir endişedir, bu korku.

10 Nisan 2011 Pazar

Kaybetmeler

Öyle kaybedişler var ki başlangıçlarda kendini gizler oysa öncelemektedir, başlangıçları. Sadece kronolojik bir süreç olarak, ardından gelir. Bazen öyle kaybedişler var ki daha başlangıçta kendini gösterir, son derece aşikârdır. İnsanlar bunu, çoğu zaman göremezlikten gelir ya da görmekten korkar; gözlerini kapar, hislerine karşı duyarsızlaşır, duyu yetilerini kaybeder bu kaybedişi bilmiyormuş gibi yapmak için. Çoğu Hayal kırıklığı bu gibi bir kaybedişten kaynaklıdır, çünkü kaybedişi görmek istemeyen insan, ya dünyayı bırakır ya da yaşamak için kendine özgü bir dünya yaratır. Gerçeklere yer yoktur, duylara yer yoktur, yalan bile hakikat olur âdete. Yalanın ötesindeki bir gezgendir; bu dünya. Hiç bir yalan sonsuza değin sürdürülemez, yıkılır dünyası da bu sebeple, sonrası hayal kırıklığı, sonrası acı ve sonrası felaket. Öyle kaybedişler vardır ki başlangıçlarda gösteririr acısını, yokluğun yıkımını başlangıçlarda yaşanılır. Öyle bir kaybediş de vardır ki her şeyden beter, insanın kendini kaybetmesi. "İnsan kendini kaybeder."
Asım BARAN

27 Mart 2011 Pazar

Değerlerin Ters Yüz Edilmesi 1

Yeşil ormanlar, beton binalara mağlup edildi. Dünya her gün yeni bir tehlikenin eşiğinde, eski çekici gelmeye başladı yapılan değişikliklerin belki de hepsi eskiye duyulan, özlemi gidermek için. Heyecanı canların ortaya konulması ile yaşamak, her şeyin tekdüzeliğinin göstergesi. Aradığımız ne var şimdi, bilgisizlik mi gerçekten kötülüklerin tek nedeni? Sorguladım hayatı öyle de yaşanılmaya değer değilmiş.
Asım BARAN

21 Mart 2011 Pazartesi

Dünya Yine de Dönüyor!

Orta çağ bilimi sık sık engizizyon mahkemesini tehditlerine maruz kalıyor, dediklerini yapmayanlar ise çarmıha gerilip yakılıyordu. Bu olayların madurlarından biri de Dünya'nın Güneş çevresindeki dönüşünü ispatlayan bunu eserlerinde dile getiren Galileo GALİLEİ (15 Şubat 1564 – 8 Ocak 1642) idi. Engizisyon mahkemesinin muhafızları gelip Dünya'nın dönüşünü iddia etmekte diretirse kendisinin; Dünya'nın Güneş'in çevresinde dödüğünü söyleyen Bruno gibi çarmıha gerilip yakılacağını söyleyince bu kararından vaz geçeceğini; Dünya'nın Güneş'in etrafında dönmediğni aslında kendisinin yanıldığını söyler. Muhafızlar çıkarken kapı kapanır kapanmaz Galilei ardlarından o meşhur sözünü söyler:
''Dünya yine de dönüyor.''


Asım BARAN

20 Mart 2011 Pazar

İbrahim Tatlıses ve Toplumsal Duyarlılık

Son günlerin en büyük manşetleri, ana sayfaları Libya öncesi yaklaşık bir hafta boyunca sür manşet İbrahim Tatlıses’e ayrılmıştı. Bir program çıkışında, kimliği belirsiz kişilerce “Kalaşnikof”la ateş açılmış; sıkılan 11 kurşundan 4 ü araca isabet ederken, biri İbrahim Tatlıses’in kafasının sağ tarafına biri de asistanın boyun bölgesine isabet etmiş. Acil ameliyat vs süreçlere sokulan İbrahim Tatlıses, saldırıdan sadece dakikalar sonrasında medyanın büyük ilgisini çekmiş, kamuoyunun en büyük meselsi halini almıştır. Aksini düşünmek de aslında saçma olacaktı, çünkü kendisi kişiliği, sesi ile farklı bir isim olmuştur. Türkiye’nin hatta Orta Doğu’ya uzanan geniş bir kitle bu saldırıyı kınamış, kabul edilebilir bir şey olarak görmemiştir. Üst düzey devlet görevlilerinden ardı sıra açıklamalar gelmiş, emniyet güçleri çok kısa bir süre içerisinde failleri bulmuş, henüz gizemi tam olarak çözülmemiş bu olay için hızlı bir soruşturma süreci başlatmıştır. Toplum, sanaçtılar, devlet görevlileri bu saldırıya büyük bir tepki duymuş. Hem medya hem kamuoyu bu olayı toplumu yaralayan vicdanı rahatsız eden bir durum olarak görmüş, olması gerektiği gibi insanlık bilinci geliştirilmiştir. Bu sevindirici bir gelişme olmakla birlikte; Türkiye’de kamuoyunu rahatsız etmesi gereken, medyanın durmaksızın sür manşet sürmesi gereken tek olayın bu olmadığını getiriyor aklıma. Bekli de felsefenin zihnimde yarattığı felsefeci refleksimle bu duyarlılığın sadece İbrahim Tatlıses’le kalması şaşırtıcı ve üzücü olmuştur. Çünkü gerçektende özellikle Türkiye’de faili meçhul cinayetlerin fazlalığı ve cinayetlerden hiç birine bu kadar geniş bir tepki ve duyarlılık gösterilmemesi kafamızda soru işaretleri bırakabilir. Üstelik maktuller, önemli çalışmalarıyla, kişilikleriyle topluma ışık tutabilecek, önder olabilecekken; açık bir siyasi amaçla infaz edilmeleri bu cinayetlerin ne derece tehditkâr olduğunu göstermektedir. Sadece “Google” de “faili meçhul” yazdığımda onlarca ismi çıkıyor, bunlardan en çok tanınlar: Uğur Mumcu, aracına konan bombayla katledilmiş, Sabahattin Ali siyasal baskılardan dolayı Bulgaristan’a kaçacakken, jandarmaya götürülüp katledilmiş, Musa Anter taranarak öldürülmüş, Ali Gaffar Okan kalaşnikof’larla çapraz ateşe tutulmuş, Hıran Dink istanbul’un göbeğin de bürosuna giderken vurulmuş. Ve daha onlarcası… Bu olaylardan daha üzücü olan, failleri bulunamaması, kimini bulanması karşın örtbas edilmesi ve tabi ki de medyada ve toplumda yeteri kadar tepki görmemesi olmuştur. (Tabiki de yurt dışına kaçmak zorunda kalan Ahmet Kaya, Yılmaz Güney, Nazım Hikmet Ran gibi önemli isimler de cabası.) Keşke İbrahim Tatlıses saldırısına gösterilen ilgi, tepki ve duyarlığı diğerlerine de gösterilebilseydi onlar da şimdi faili meçhul cinayet olmayacaktı belki de. Bu saldırıya yapılan toplumsal duyarlılık, ülke çapındaki mutabık olunan tepki umarım ileriki olası olaylara da gösterilebilir demekten başka bir şey kalmıyor.
Geçmiş olsun imparator…

Asım BARAN